#demotext { color: #FFFFFF; background: #912C22; text-shadow: 0 0 10px #FFFFFF; color: #FFFFFF; background: #912C22; }
sadıklı köyü
}
   
 
  Köyümüzün Detaylı Tarihi

KÖYÜMÜZÜN TARİHÇESİ  DETAYLI (Fazıl Hocanın anı defterinden aynen aktarılmıştır)

Karaman oğullarından sultan zade Nasirettin(Gıyasettin) II. Mehmet Bey (-1464) 4 oğlu ve 2 kızı vardı Oğulları İbrahim Bey. Kara Ömer, Mustafa Bey, be Veli Beydir.

Mehmet Bey büyük oğlu İbrahim Beyi kendisinden sonra karaman beyliğine getirmiş. Kendisi de 1464 yılında ölmüştür. Osmanlı padişahı I.Murat kız kardeşi melek hatunu Karaman Beyi İbrahim beye vererek akrabalık bağlarını dehada kuvvetlendirmiştir. Desteğini Osmanlılardan alan İbrahim Bey uzun müddet Karaman beyi olarak kalmıştır. İbrahim beyin Pir Ahmet ve Kasım olmak üzere 2 oğlu olmuş, Pir Ahmet Karaman beyi olmuş, 1481 yılında kardeşi kasım bey Pir Ahmet’i öldürerek yerine kendisi karaman beyi olmuştur. Sultan Beyazıt yeğenlerinin saltanat kavgasını görerek Sadrazam Mehmet paşa komutasındaki bir orduyu göndererek, Kasım Beyi yakalatıp idam ettirmiş 1483 tarihinde Karaman Beyliğine ebediyen son vermiştir. II. Sultan Beyazıt Karaman oğullarından gelebilecek bir tehlikeyi, bir ayaklanmayı önleyebilmek için ileri gelen Karaman Beylerinin kimini Kıbrıs’a Kimini Bulgaristan’a kimini İstanbul’a sürgüne yollamış Karaman Beyliğini bir daha dirilemez hale getirmiştir.

Yazımızın başında Karaman Beyinin 4 oğlu olduğundan bahsetmiştik,  Karaman Beyi olan İbrahim Bey in haricindeki Kara Ömer, Mustafa Bey ve Veli Bey dır dır, bunlardan kara Ömer kardeşleri gibi beylik davasına karışmamış ve çocuklarınıza karıştırmamış, siyasetten uzak mütevazı bir hayat yaşamıştır. Yiğeni Pir Ahmet’in ölümüne üzülerek Karaman’ı terk etmiş ve Konya/Karapınar’a yerleşmiştir.

Kara Ömer Bey’in dört eşi vardı bu hanımlardan dokuz oğlu ve yedi kızı oldu. Oğulları; Halil, Alâeddin, Ali, Osman, Kerimuddin, Şemseddin, Mehmet, Hasan ve Hüseyin.

Kara Ömer Bey Karapınar kazasının ileri gelen aşiret reislerinin en büyüklerindendi. Aşiret o kadar çoğalmıştaki Karapınar nahiyesi onlara dar geliyordu. Kara Ömer beyin sürülerle devesi, sürülerle sığırı, sürülerle koyun ve bu sürülerle uğraşan çobanlar, hizmetkârları varmış. Kara Ömer beyin kendisi çok ihtiyarlamış, Birgen kabilesinin ileri gelenini toplamış ve şu nasihatte bulunmuş; “Ey kabilemin ileri gelenleri benim sözlerime kulak verin, görüyorsunuz ki aşiretimiz Karapınar nahiyesine sığmayacak kadar çoğalmıştır, göze takılır hale geldik. Korkarım Osmanlı bizi dağıtmadan biz kendimiz dağılmak mecburiyetinde kaldık. Otlaklar ve sulu yaylalar sürülerimizin ve develerimizin otlaması için büyük meralar gerekmektedir, dağılın bu yöre kabilemizse dar geliyor.

Sizlere diyorum ki birbirinizden irtibatı kesmeyin, düzenli bir şekilde gruplar halinde ayrılın, birbirinize güvenin, birbirinize yardım edin, doğruluktan ayrılmayın, çiftçi çoban ve emriniz altında bulunanlara merhamet adınki Allah’ta size merhamet etsin.”

Bundan sonra Karapınar ve çevresinden gruplar halinde sağa sola göçebe olarak dağılmaya başlamışlardır. Kara Ömer Bey’in oğlu Ali Bey kafile başkanı olmak üzere oniki hane olarak kafileler halinde Tuz Gölü’nü dolaşıp 1490 yılında Osmanlı padişahî Yıldırım Beyazıt devrinde şimdiki köyümüzün yerine konmuşlardır.

Bizim köyün yerinde daha önce terk edilmiş bir Rum köyü harabesi varmış. Bu köyün batısında Rum Mezarlığı bulunuyormuş. Rumlardan kalma bir su kuyusu varmış bu su kuyusu siyah taşlarla örülüymüş, ayrıca bazı yer altında su kanalları, Rumlardan kalma çanak çömlek, bazı temlerden Rum parası bile bulunuyormuş. Bu kuyudan faydalanarak ve Rum mezar taşlarından istifade ederek oraya bir Türk köyü kurmuşlardır. Bu köyün adına da taşları kara kuyudan alındığı için Kara Kuyu demişler, kara kuyu köylüleri eski Rumlardan kalma tarlaları ekip biçmeye başlamışlar.

Ali Bey’in babası Kara Ömer Bey bir gün oturduğu yerde namaz kılarken secde de iken ölmüş, çok sevilen ve sayılan Ömer Bey 110 yaşında vefat etmiş cenazesi Karaman’da Karaman Beyi İbrahim beyin türbesine defnolunmuştur.

Ali Bey babası Kara Ömer Beyin ölüm haberini tesadüfen Kara Kuyu köyüne gelen bir deveci kervanından öğrenmiş, “ben Karapınar nahiyesine gidiyorum isterseniz sizler burada kalabilirsiniz isteyen benimle beraber gidebilir “ der. Diğerleri, siz giderseniz bizde geliriz demişler. Ali Bey tekrar kafileyi alarak Karapınar nahiyesine varmış.

Bu arada o zamanlar ismine  “eşekçiler” denilen Kadıncık kervanı kabilesi İbrahim beyli Köyü üstü çalılı mezarlardan kalkarak şimdiki köyümüzün üstüne konmuşlar(yerleşmişler). Kara Kuyu köyünün tarlalarını eşek ve katırlarla sürmeye başlamışlar.

Ali beyin kafilesi Karapınar nahiyesinde bir yıl kadar kalmışlar, bir gün, daha önce Kara kuyu köyüne misafir olan kervancılar bakıyorlar ki misafir oldukları köyün tarlalarını başkaları sürüyor, hemen bunların kim olduklarını öğrenip dönüşte Karapınar nahiyesine uğrayarak durumdan Ali Beyi haberdar ediyorlar.

Haberi alan Ali Bey bu duruma çok kızıyor ve kafileyi alıp yola çıkıyor. Ali Bey bu gidişinde altı hane olarak köye dönüyor. Kafile başkanı Ali Bey olmak üzere kardeşi Osman ve Hasan, kardeşinin oğlu Cafer, amcasının oğlu Hüseyin ve Ahmet bu kafilenin ve Kara Kuyunun ileri gelenlerdir. Kafile çok kalabalıktı aile ve çocuklardan başka çiftçileri ve çobanları vardı. Arkalarından gelen birçok deve, sığır ve koyun sürüleri ile köye ulaştılar. Kara Kuyunun tarlalarını sürmekte olan adına “eşekçiler” denilen Kadıncık köyünün çiftçilerini ve çobanlarını dövüp, sabanlarını kırarak evlerinden ve tarlalarından çıkardılar. Tekrar evlerine ve tarlalarına kavuştular ama o tarihten itibaren Kadıncık Köyü ile aralarında tarihi bir anlaşmazlık ve husumet başlamış oldu. 1502 tarihindeki köye ikinci gelişlerinde bir daha dönmemek üzere yerleştiler. Köye ilk yerleşen ve köylülerinde kabile reisi olan âli Beyin dört oğlu ve yedi kızı vardı, oğulları Hacı Ömer Bey, Veli Bey, Ahmet Bey ve Mustafa Beydir. Ali Bey1530 yılında vefat etmiştir.

Ali Beyin oğullarından Hacı Ömer beyin iki oğlu ve beş kızı vardı, oğulları Hüseyin Hoca ve Ömer Beydir. Babaları Hacı Ömer Bey Kanuni Sultan Süleyman devrinde 1560 yılında vefat etmiştir. Hüseyin Hocanın iki oğlu ve dört kızı vardı oğullarının adı Hacı Mustafa ve Osman Bey dir.

Hüseyin hoca boylu kara yağız ince dalan ve ince sesli biri idi.1585 yılında vefat etmiştir.

Hüseyin  hocanın oğlu, Hacı Mustafa’nın iki oğlu ve iki kızı vardı. Oğulları Sarı hasan ve Ömer Beydir. Hacı Mustafa orta boylu, kara yağız, etine dolgun, aksakallı, güler yüzlü, merhametli ve hayırsever biri idi. Hacı Mustafa babası Hüseyin hoca tarafından okutulmuş âlim bir hoca idi. Aynı zamanda güzel şiirler yazan bir şairdi. Hacı Mustafa, bir yandan rençperlikle, bir yandan ticaretle uğraşan büyük bir tüccar, çok zengin bir adam idi.

Hacı Mustafa’nın devamlı yük taşıyan üç katar devesi varmış. Bu katarlar devamlı ticaret mallarını taşır doğudan batıya, güneyden kuzeye yollar kat edermiş.

Hacı Mustafa hicaza giderken yanına iki katar deve almış, bir katarına kendi yiyecek ve içeceklerini koymuş, ikincisine un, buğday ve üzüm yüklemiş Hicaza varınca Medine fukaralarına ravzai mütahhare nin önünde dağıtmıştır. Hacı Mustafa’nın bu sahavetinden dolayı Medine valisi Hacı Mustafa’ya “Büyük” bulunmuştur. Hacı Mustafa’nın sürülerle devesi sürülerle davarı varmış. Bu sürüleri sulamak için dağda iki kuyu çıkarmış. Bu kuyulardan biri “Köşek düşen kuyusu” diğeri “Acı Kuyu” dur. Sonradan adı Kanlı kuyu olmuştur. Hacı Mustafa 1575–1675 yılları arasında yüz yıl yaşamış ve bu arada atalarının da tarihini yazmıştır.

Hacı Mustafa’nın oğlu sarı Hasan’ın iki oğlu ve üç kızı vardı. Oğulları Hamza Bey ve Ahmet Bey dir. Sarı Hasan uzun boylu, sarı sakallı, mavi gözlü, asık suratlı ve çok asabi biri idi. 1700 tarihinde dağda deve güderken azgın bir deve tarafından boğularak öldürülmüştür. Sarı Hasan’ın oğlu Hamza’nın iki oğlu ve üç kızı vardı. Oğulları Alışan Bey ve Halil Bey dir. Hamza Bey uzun boylu kara yağız biraz kamburumsu çalışkan biri idi. Hamza Bey 1655–1730 yılları arasında yaşamış ve 75 yaşında vefat etmiştir. Hamza Beyin oğlu Alışan Beyin üç oğlu ve dört kızı vardı, oğulları Hamza Bey, Ali Bey ve Ömer Beydir. Alışan beyin uzun boylu iri vücutlu, sarı sakallı, gözleri çukur, kafası büyük, kaşları kalın, sarı benizli biri idi. Alışan Bey 1704–1764 yılları arasında yaşamış 60 yaşında vefat etmiştir. Alışan Beyin oğlu Hamza Beyin  bir oğlu ve beş kızı vardı. Oğlu Hacı Mustafa’dır. Hamza uzun boylu, geniş omuzlu, toprak suratlı, kaşları ve kirpikleri uzun, ağır huylu, sakin birisi idi. Artıca kendisi hoca idi yanık sesli idi çok güzel ezan okurdu. Hamza 1730–1805 tarihleri arasında yaşamış ve 75 yaşında vefat etmiştir.

           

Kara kuyu Köyü ile Kadıncık köyünün arasının açılmasına sebep olan bir başka olayda şöyle cereyan etmiştir.

Kara Kuyu köyünden Sarı Mustafa isimli bir delikanlı Kadıncık köyünden bir kızı severek kaçırmış ve ikisi dağdaki “koca bulak” deresindeki bir mağaraya saklanmışlar, Uzun müddet o mağarada gizlenmişler, Kadıncık köyündekiler sonunda o mağarada olduklarını tespit ediyorlar. Kızın kardeşleri sarı Mustafa’yı kötülükle elde edemeyince, iyilikle elde etmeye çalışıyor neticede delikanlı bunlara inanıyor ve kayınlarının gelmelerine müsaade ediyor. Kızın kardeşlerine çok ikramda bulunuyor. Bunun üzerine birkaç sefer gidip geliyorlar. Kız ve oğlan bunlara güveniyor, yine bir gelişlerinde delikanlıyı yakalayıp mağaranın önünde öldürerek üzerine yığıyorlar, kız kardeşlerini de saçlarından tutup sürüyorlar. Hacı Mustafa’nın çıkarmış olduğu acı kuyuya atıp üzerine taş bastırıyorlar. Acı kuyu ismi kanlı kuyu olarak kalıyor. İki köy halkı bu olayda ve mera davasında da anlaşamamış neticede köyün ileri gelenleri bir araya gelerek şöyle bir karar almıştır. “İki kişi tayin edelim bir kişi bizden bir kişi de sizden, her köy kendi kişisinin masrafını çekerek İstanbul’a gönderelim oradan bize hudut nameyi ve fermanı alıp getirsinler” demişler. Bunu üzerine kadıncık köyünden Fakı ağaya görev vermişler ve yol harçlığı olarak yirmi sarı lira beş çift çarık, çorap ve dolak vermişler. Karakuyu köyünden Hüseyin ağa isimli birini görevlendirmişler, yol parası olarak kırk sarı lira altın, bir at, beş çift çarık ve yedek olarak çorap ve dolak vermişler. Bu iki kişi biri atlı biri yaya olarak birlikte yola çıkmışlar. Uzun bir yolculuktan sonra nihayet Eskişehir’e varmışlar ve bir hana misafir olup iki gün kalmışlar. Hancı ömür görmüş, çok bilge, sözü sohbeti yerinde bir zar imiş. Hancıya durumu anlatmışlar, hancı bunları dinledikten sonra şöyle demiş; “ Fakı, gel kardeşim sözünden de anlaşıldığına göre seni biraz haksız görüyorum üstelik yol paranda yetmez zaten yirmi sarı liranın sekizini harcamışsın, birde yayasın, bu elindeki çarıklar yırtılır, sen bu yolculuğa dayanamazsın, bu yolculuk seni öldürür, kendin bilirsin amma gel birde beni dinle, Hüseyin ağa’dan sana beş sarı lira alayımda sen buradan geri dön” demiş. Fakı bu teklife razı olarak geri dönmüş.

Hüseyin ağa ata binerek yoluna devam etmiş uğradığı köy ve kasabalarda yata kalka nihayet İstanbul’a varmış. (1600 tarihinde Osmanlı padişahı Sultan III. Ahmet devrinde) Baş Vüzera dairesi reisliğinden bir hudut alarak bin bir meşakkatle bazen at üstünde bazen yaya olarak köyüne dönmüştür. Hüseyin ağanın atının eğeri atın sırtına yapışmış atın derisi eyerle birlikte kalkıvermiş atın sırtına kurt düşerek atı öldürmüştür. Hüseyin ağa at üstünde otura otura oturağından yara çıkmış o yara azarak Hüseyin ağanın ölümüne sebep olmuştur.

Kadıncık köyü halkı yoldan geri dönen Fakı’ya kızarak çocuklarına da nefretle bakmışlardır.

Hüseyin Ağa’nın 1600 Tarihinde getirmiş olduğu Hudut name şöyledir;

Bir Taraf          Köy dağı, süt dağı

Bir Taraf          Peçenek boğazı, yaylakıyesi

Bir Taraf          Karabük yolu, Kalkan ini

Bir Taraf          Palaz Obası, Katırcı Yolu

Bir Taraf          Hacı Bekir yaylası

Bir Taraf          Gök gedik Sarının Ağılı

Bir Taraf          Kayalı Boğaz, Poslu boğazı

Bir Taraf          Akseki’den Köy dağı ile mahdutlar

İşbu hudut name baş vüzera dairesinden verilmiştir.

Bu hudut name zamanla kayıp olmuştur. Kara kuyu köyü bu hudut nameyi aldıktan sonra Kadıncık Köyüne de kızarak Peçenek boğazını zapt ederek oraya yayla kurmuş. O zaman köyün sürülerle devesi, sürülerle koyunu, sürülerle sığırı varmış. Uzun yıllar Peçeneğin otundan ve suyundan yaralanmışlar.

 

Peçenek bataklık olduğundan genellikle sivrisinekte çok oluyormuş. Zaman zaman çocuklarda ölüm olayı oluyormuş. Bir sene salgın halinde sıtmadan ve tifodan ölenlerin sayısı o kadar çoğalmaya başlamış ki her evden bir cenaze çıkıyormuş. Ayrıca bu yayla da çok ihtiyar ebe varmış bu ebe karı o kadar bilgiç ve yardımsever birisi imiş, kim hasta olursa derdine derman, yarasına merhem olurmuş. O zamanlar köyün ve yaylanın doktoru imiş ama kendisi de tifoya yakalanıp vefat etmiş. Karakuyu halkı ebe nin ölümüne çok üzülmüş salgın hastalıklardan korkan köy halkı 1600 tarihinde yerleştikleri yaylayı 1675 Tarihinde(4.Sultan Mehmet devri)  terk etmek zorunda kalmışlar. Peçenek yaylasının ismini değiştirerek ebe öldüren yaylası adını koymuşlar. Kendileri o yayladan taşınmışlar ama Kadıncık köyünün hayvanlarını Peçenek boğazına sokmamışlar.

Karakuyu Köyü halkı her işte birlik ve beraberliklerini kanıtlamak için köyün ismini “Sadıklı Köyü” olarak değiştirmişler.            Bundan sonra daha iyi sadakatle birbirine bağlanan Sadıklı köyü tarihler boyuda bu birlikteliklerini muhafaza etmişlerdir.1700 tarihinde Sultan II. Mustafa devrinde köyden iki kişi sancak beyliğine giderek Karakuyu ismini silip, köyün adını Sadıklı olarak değiştirmişlerdir.

Sadıklı köyü ile Kadıncık köyü arasında yıllar sonra yine bir mera savaşı başladı. Birbirleriyle birçok kere savaş yapmışlar ve önceden kaybolan hudut namenin yerine İstanbul’a gidip yenisini getirmek mecburiyetinde kalmışlar. Köy ihtiyar heyeti bir araya gelerek bir karar almış ve kadıncık köyünden önce bir heyet göndererek acele bir hudut name getirtmek istemişler, alınan bu kararda İstanbul’a gidecek heyet şunlardır. Köselerden Köseoğlu Ahmet ve Hüseyin, .Hamzalardan Hamza oğlu Alışan ve Ahmet, Alikalerden satı oğlu Osman ve Hüseyin ve Demircilerden Demicioğlu Ömer, Yakup, İsmail ve Ali’dir.

Sadıklı köyünden bu on kişilik heyet atlarına binerek uzun yolculuktan sonra İstanbul’a varmışlar Sadıklı köyünün hudut namesini alarak köylerine dönmüşlerdir.

Yeni hudut name şöyledir;

Bir taraf           Uzunkuyu, Ala çorak, Camış ağılı, Ebem ölen yaylası.

Bir taraf           Has Kuyu, Gök Arkaç, Koca bel.

Bir taraf           İnli Kuyu, Akmezarlık, Güllü Tepe.

Bir taraf           Taş Kuyu, Ardıç Tepe, Çakmak kayası          

Bir taraf           Peçenek Boğazı, Kadı höyüğü ve mezarlığı ile mahduttur.

            Bu Hudut name , hicri 14 cemaziyülahir 1180 (Rumi 16 Kasım 1766) tarihinde Osmanlı Padişahı Sultan III. Mustafa devrinde Salâhiyettar veziriazam Arif Paşa dan Sadıklı köyü Hudut namesi olarak verilmiştir.

Fazıl Ekici’nin notu:”(Bu hudut name İstanbul Başbakanlık arşivinde vüzera defterinde kayıtlıdır.) Bu belge köy heyeti tarafından dedem Hamza’ya teslim edilmiş, ondan sonra oğlu Hacı Mustafa’ya, ondanda babam Molla Hüseyin’e geçmiş Molla hüseyin’de ? Tarihinde cami yapıldığında caminin mihrabına koymuştur. Bende bu belgeyi okudum oradan bu notları almıştım bu belge o mihrapta muhafaza ediliyordu. 1914 yılında birinci cihan harbi ilan olunca köyde harbe gitmeyen ihtiyar ve sakatlar kalmıştı. Biz harbe gittik on sene sonra harpten döndüğümde bu belgeyi yerinde bulamadım. Biz harpte iken Çolak muharrem onu cami minberinden alarak kadıncık köyüne para karşılığı vermiş dediler. Ben kendisinden sordum. Bana,(“böyle bir şeyi asla yapmam”) dedi, kaybı Allah bilir.”

 

ELDİVAN Çeşmesinin Hikâyesi:

Hamzalardan Hacı İsmail ağa çok zengin birisiydi. Babası Ömer, dedesi Ali şan’dır, Ali şan’ın babası da Hamza’dır. Hacı İsmail ağa(1815–1890) çok zenginmiş ama ahlakı hiç iyi değilmiş, hiç kimsenin yanına varmaz, topluma karışmaz, evinden ve ahırından dışarı çıkmaz, içine kapalı biri olduğundan lakabına “hacı İbik “ derlermiş. O tarihlerde kuyu, çeşme, kerpiç, kanal işlerini Rumlar yapıyormuş köye işçi Rumlar gelmiş, hacı İbik bir tava gelerek Kamışlığa çeşme çıkarması için Rumlarla anlaşmış. Hacı ibiğin Rumlarla anlaması bir ila bir buçuk yıl arasında imiş ama Rumlar daha fazla çalışarak gösterilen süreden önce dokuz ayda suyu çıkarıp akıtmışlar. Hacı İbik Rumların bu kadar çabuk suyu akıtmasından sonra bir kısım parasını kesmiş vermemiş, Rumlar su çıkarırken, kuyu açarken bazen de sağa sola tünel kazarlarmış, çok toprak yüklemeden az bir delikle işi yaparlarmış. Rumlar demişler ki “ gel Hacıağa sen bizim paramızı vermezsen bizde suyun baş kuyusunu sana söylemeyiz” demiler. Yinede Hacı İbik Rumların parasını vermemiş Rumlarda baş kuyusunu söylememişler. Hacı İsmail (Hacı İbik) 1885 senesinde “Eldivan” çeşmesini akıtmıştır. Eldivan suyu akıtıldıktan sonra oraya yayla kurma  hevesine düşen ve Eldivan’a göç eden  Sarı Mustafa, Deli Mehmet, Demirci İsmail, Molla İbrahim burada on beş yıl kaldıktan sonra tifo salgınından ve ölüm oranından korkarak 1910 yılında orada yerleşmekten de vazgeçtiler.

 


SAYFAMIZ SÜREKLİ GÜNCELLENECEKTİR, BİZİ İZLEMEYE DEVAM EDİN...
 
Ankara Hava Durumu
ANKARA
Beğen
 
GAZETELER
 
Sosyal paylaşım bloglarım
 
ARAMA
 


Google Arama
Sitemde Arama


 
Bugün 5 ziyaretçi (19 klik) kişi burdaydı!
AAAAAAAAAAAAAAaaaaaaa
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol